KURUMSAL
SON DUYURULAR

1. Sözleşme’nin arka planı
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Birleşmiş Milletler geçmişte yaşanan acıların bir daha yaşanmaması adına uluslararası hukukta insan haklarını güçlendirme faaliyetlerini artırmıştır. Bu kapsamda devletler çeşitli sözleşmeler ve beyannameler ile insanlığın vazgeçilmez olarak kabul edilen haklarını koruma ve onları yüceltme sözü vermiştir. Ancak tüm bu çabalara rağmen ırk, renk, soy ya da etnik kökene dayalı ayrımcılık insan haklarının tam olarak gelişmesini engellemiş, bu nedenle ırk ayrımcılığı Birleşmiş Milletler için kesin olarak ortadan kaldırılması gereken bir sorun haline gelmiştir.
Bu çerçevede ilk olarak 1963 yılında Her Türlü Irk Ayrımcılığının Önlenmesi Bildirgesi Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiştir. 1965 yılında ise Bildirgenin çizdiği çerçeve içinde devletleri ortaya konulan prensipler konusunda bağlayıcı kılmak adına Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilmiştir.
2. Sözleşmenin imza ve yürürlüğe giriş tarihine ilişkin bilgiler
Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme New York’ta toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 21 Aralık 1965 tarih ve 2106 (XX) sayılı kararıyla kabul edilip imza, onay ve katılıma açılmıştır. Sözleşme, 27. onay belgesi veya katılma belgesinin Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne tevdi edilme tarihinden sonraki 30’uncu gün yürürlüğe gireceğini öngören 19/1. maddesi uyarınca 04.01.1969 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Sözleşmeye taraf olan ülke sayısı 182’dir. Sözleşme’yi en son taraf olan ülkeler ise Angola, Dominica, Marshall Islands’dır (2019).
3. Sözleşmeye göre ırk ayrımcılığının tanımı
Irk ayrımcılığı yasağı, birçok uluslararası sözleşmenin konusu olmuş olup uluslararası hukukta devletlerin uymakla ve gözetmekle yükümlü olduğu (erga omnes) kurallardan biridir. Öte yandan, ırksal ayrımcılığın emredici kural niteliğinde (jus cogens) olduğu da savunulmaktadır.[1]
Sözleşme’nin 1. maddesinde “ırk ayrımcılığı” terimi şu şekilde tanımlanmaktadır:
Bu Sözleşmede, "ırk ayrımcılığı" terimi, siyasî, ekonomik, sosyal, kültürel veya toplumsal yaşamın herhangi bir alanında, insan hakları ve temel özgürlüklerin tanınmasını, uygulanmasını, bu hak ve özgürlüklerden yararlanılmasını ortadan kaldırmak veya zayıflatmak amacına ya da etkisine yönelik, ırk, renk, soy ya da ulusal veya etnik kökene dayalı her türlü ayrım, dışlama, kısıtlamaya da tercih anlamındadır.”
Öte yandan Sözleşme’nin 1. maddesinde Sözleşme’nin, Taraf Devletlerin vatandaşları ile vatandaş olmayanlar arasında getirdiği farklara, dışlamalara, kısıtlamalara veya tercihlere uygulanmayacağı, Sözleşme’ de yer alan hiçbir hususun belli bir ülke vatandaşlarına ayrım gözetmemesi kaydıyla, Sözleşme ’ye Taraf Devletlerin uyrukluk, vatandaşlık, vatandaşlığa kabul konularına ilişkin yasal düzenlemelerini etkileyecek şekilde yorumlanamayacağı hükme bağlanmıştır. Mezkûr Sözleşme maddesinde ayrıca “sadece insan hakları ve temel özgürlüklerden eşit şekilde yararlanmalarını sağlamak amacıyla, özel bir korumaya ihtiyaç duyan belli ırk veya etnik grupların veya bireylerin uygun gelişimini temin amacına yönelik özel önlemler, bu gibi önlemlerin sonuçta farklı ırk grupları için ayrı haklar sağlanmasına yol açmamaları ve önlemler amacına ulaştıktan sonra sürdürülmemeleri kaydıyla, ırk ayrımcılığı olarak görülemeyeceği” vurgulanmaktadır.
4. Sözleşme Bakımından Sorumluluk
BM Sözleşmesi’nin 2. Maddesi Taraf Devletlere, ulusal ya da yerel tüm kamu yetkilileri ve kamu kurumları ile herhangi bir birey, grup veya örgüt kaynaklı ırk ayrımcılığına son verilmesi hususunda sorumluluk yüklemektedir. Bu bağlamda her Taraf Devlet, koşullar gerektirdiği takdirde yasal düzenlemeler yapmak dahil, tüm uygun yöntemlerle ırk ayrımcılığına son vermekle yükümlüdür.
5. Sözleşmeye Taraf Devletlerin Yükümlülükleri
- Bireylere, birey gruplarına ya da kurumlara karşı hiçbir ırk ayrımcılığı eyleminde veya uygulamasında bulunmama yükümlülüğü (madde 2/1),
- Yerel, ulusal ve hükümet politikalarını gözden geçirmek, nerede bulunursa bulunsun, ırk ayrımcılığı doğuran veya devam ettiren yasaları veya düzenlemeleri değiştirmek, kaldırmak veya geçersiz kılmak yükümlülüğü (madde 2/1),
- Gerektiğinde, bütünleşme amaçlı örgüt ve hareketler ile ırklar arasındaki engelleri kaldırmaya yönelik diğer araçları teşvik etmeyi, ırkçı bölünmeyi güçlendirebilecek her şeyi caydırma yükümlülüğü (madde 2/1),
- Irkçı dışlama ve apartheid niteliğindeki tüm uygulamaları kendi yargı yetkileri dahilindeki topraklarda önleme, yasaklama ve ortadan kaldırma yükümlülüğü (madde 3),
- Irkçı üstünlüğe ya da nefrete dayalı tüm fikirlerin yayılmasını, ırk ayrımcılığını teşvikini, herhangi bir ırka ya da başka bir renk ya da etnik kökene mensup bir gruba yönelik şiddet eylemlerini ya da bu tür eylemleri teşviki ve ayrıca ırkçı eylemleri finanse etmek dahil bu eylemlere her türlü yardım sağlamayı yasayla cezalandırma yükümlülüğü (madde 4),
- Her şekliyle ırk ayrımcılığını yasaklamak ve ortadan kaldırmak ve ırk, renk ya da ulusal veya etnik köken ayrımı yapmaksızın haklardan yararlanmada herkesin kanun önünde eşitlik hakkını garanti altına almak yükümlülüğü (madde 5),
- Ayrımcılık sonucunda mağdur olabilecek kişilerin mahkemelerden tüm zararlarını adil ve yeterli telafi veya tazminini talep etme hakkını ihlal eden tüm ırk ayrımcılığı fiillerine karşı etkin koruma yükümlülüğü (madde 6),
- Eğitim, öğretim, kültür ve enformasyon alanlarında, ırk ayrımcılığına götüren önyargılara karşı mücadele etmek ve etnik veya ırksal gruplar arasında anlayışı, hoşgörüyü desteklemek, aynı şekilde Birleşmiş Milletler Şartı’nın, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Bildirgesi’nin ve bu Sözleşme'nin amaçları ve ilkelerini geliştirmek için ivedi ve etkin tedbirler alma yükümlülüğü (madde 7)
6. Sözleşme’ye çekince koyulup koyulamayacağı
Sözleşme’nin 20. maddesine göre onay veya katılma sırasında devletler çekince koyabilmektedir. Bununla birlikte Taraf Devletler Sözleşme'nin amacı ve hedefiyle bağdaşmayan ya da Sözleşme ile oluşturulan organlardan herhangi birinin faaliyetlerini engelleyici etkisi olabilecek bir çekince koyamaz. Eğer Sözleşme'ye Taraf Devletlerin en azından üçte ikisi itiraz ederse, bir çekince bağdaşmayan ya da engelleyici addedilmektedir.
7. Sözleşmenin Denetim Organı
Sözleşme’nin denetim organı, Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi (Committee on the Elimination of Racial Discrimination-CERD)’dir. Sözleşme’nin “İkinci Bölüm” başlıklı 8-15. maddeleri, Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi’nin kuruluş, işleyiş ve görevlerini düzenlemektedir. Sözleşme’nin uygulanışını izlemek üzere kurulan Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi kurulmuştur. CERD Birleşmiş Milletler tarafından devletlerin özel bir insan hakları sözleşmesi altındaki sorumluluklarını yerine getirmek üzere gerçekleştirdikleri faaliyetleri izlemek ve gözden geçirmek için kurulmuş ilk yapıdır.
Komite, adil coğrafi dağılım ve farklı medeniyet şekillerinin temsili, aynı zamanda başlıca hukuk sistemleri gözönünde tutularak Taraf Devletler tarafından vatandaşları arasından seçilecek ve kişisel temelde görev yapacak, tarafsızlıkları ve yüksek ahlakları ile tanınan 18 uzmandan oluşmaktadır.
Komite üyelerinin görev süresi 4 yıldır. Ancak, ilk seçimden hemen sonra Komite Başkanı tarafından kura ile belirlenecek olan, ilk seçimde seçilen dokuz üyenin görev süresi iki yılın bitiminde sona ermektedir.
8. Sözleşmeye Dayalı Denetim Usulleri
A. Periyodik Raporlar
Sözleşme’nin 9. maddesine göre, Taraf Devletlerin, Sözleşme ile üstlendikleri yükümlülükleri yerine getirmek için aldıkları tedbirler hakkında düzenli olarak Komite’ye rapor sunması gerekmektedir. Sözleşme uyarınca ilk raporlar, yürürlüğe girişten bir sene sonra sunulacakken, takip eden raporlar her iki senede bir hazırlanacaktır. Komite, gerekli gördüğü takdirde ek rapor talep edebilir. Komite, bu raporları inceledikten sonra genel tavsiyelerde bulunabilir.
Türkiye, rapor yoluyla denetim usulünde şu ana kadar birinci, ikinci ve üçüncü Taraf Devlet raporlarını 12 Kasım 2007 tarihinde, dördüncü, beşinci ve altıncı periyodik raporlarını 10 Şubat 2014 ise Komite’ye sunmuştur.
Komite ise Türkiye’ye ilişkin gözlemlerini 24 Mart 2009 ve 11 Ocak 2016 tarihlerinde yayımladığı iki rapor ile bildirmiştir.
B. Taraf Devletlerin Başvuruları
Sözleşme’nin 11. maddesine göre, bir Taraf Devlet diğer bir Taraf Devletin bu Sözleşme'nin hükümlerini uygulamadığı kanaatine varır ise, konuyu Komite'nin dikkatine getirebilir. Komite, bildirimi ilgili Taraf Devlete iletir. Muhatap Devlet, üç ay içinde, Komite'ye konuyu izah eden yazılı açıklama ya da beyanı ve eğer varsa soruna çözüm getirmek için o Devlet tarafından alınmış olabilecek önlemleri sunar. Muhatap Devlet tarafından ilk bildirimin alınmasından sonraki altı ay içinde, sorun, ikili görüşmeler ya da diğer her türlü yöntemle iki Taraf Devletin arzuladığı şekilde çözümlenemezse, her iki Devlet de Komite'yi ve diğer ilgili devleti bilgilendirerek, konuyu yeniden Komite'ye sunma hakkına sahiptir.
Komite, soruna ilişkin gerekli gördüğü bilgileri toplayıp tasnif ettikten sonra, Komite üyesi olan ya da olmayan beş kişiden oluşan bir ad-hoc uzlaşı komisyonu atayabilir. Komisyon, bu Sözleşme ‘ye saygı temelinde soruna dostane çözüm bulmak amacıyla uzlaşı çalışmalarını yürütür ve sorunun dostane çözümüne yönelik önerileri içeren bir rapor hazırlayarak Komite Başkanı'na sunar. Komite Başkanı, Komisyon'un raporunu soruna Taraf Devletlerin her birine iletir. Bu devletler, üç ay içerisinde, Komisyon Başkanı'na, Komisyon'un raporundaki önerileri kabul edip etmediklerini duyururlar.
C. Bireysel Başvuru
Sözleşme’nin 14. Maddesi uyarınca, ırk ayrımcılığına maruz kalarak Sözleşme’nin ihlal edilmesinden mağdur olan kişi ya da kişi grupları Komiteye bireysel başvuruda bulunabilmektedir.
Söz konusu denetim usulünün Taraf Devletler bakımından işletilebilmesi için, ilgili taraf devletin bu hususta Komitenin yetkisini tanıdığını beyan etmiş olması gerekmektedir. Türkiye, Komite’nin bireysel başvuruları kabul etme ve inceleme yetkisini tanımamıştır.
9. Türkiye’nin durumu
Türkiye Sözleşme'yi 13 Ekim 1972 tarihinde imzalamıştır. Sözleşme'nin onaylanmasının uygun bulunduğuna dair 3 Nisan 2002 tarih ve 4750 sayılı Kanun, 9 Nisan 2002 tarih ve 24721 sayılı Resmî Gazete ’de yayımlanmıştır. Sözleşme'nin onayına ilişkin 13 Mayıs 2002 tarih ve 2002/4171 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve Sözleşme'nin resmi Türkçe çevirisi, 16 Haziran 2002 tarih ve 24787 sayılı Resmî Gazete ‘de yayımlanmıştır Onay belgeleri 16 Eylül 2002 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne tevdi edilmiş ve Sözleşme, Türkiye bakımından 16 Ekim 2002yürürlüğe girmiştir.
Türkiye, Sözleşme’ye ilişkin olarak iki beyanda bulunmuş ve bir çekince koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti, Sözleşme’nin hükümlerini yalnızca diplomatik ilişkisi bulunan Taraf Devletlere karşı uygulayacağını ve Sözleşme’nin ancak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yasal ve idarî düzeninin yürürlükte olduğu ülkesel sınırlar itibariyle onaylanmış bulunduğunu beyan etmiştir. Çekince kapsamında ise, Türkiye, kendisini Sözleşme’nin 22.maddesi ile bağlı saymamıştır. Ayrıca, Sözleşme’nin yorumlanması ya da uygulanması ile ilgili olarak ortaya çıkabilecek ve Türkiye’nin taraf olduğu bir uyuşmazlığın Uluslararası Adalet Divanı’na intikal ettirilebilmesinden önce her durumda Türkiye Cumhuriyeti’nin açık muvafakatinin sağlanması gerekmektedir.
Sözleşmeye ilişkin hazırlamış olduğumuz videoyu izlemek için tıklayınız.
[1] Gökçen Alpkaya, “BM’de Irksal Ayrımcılık Yasağı, Erken Uyarı ve Soykırım Suçunun Önlenmesi”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt:66, No:3, 2011, s.2.