KURUMSAL
SON DUYURULAR

Sözleşme’nin Arka Planı
Birleşmiş Milletlerin başlıca kuruluş amaçlarından biri olan insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı sağlamak ve geliştirmek yolunda ilk adım İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin hazırlanması ve kabul edilmesi ile olmuştur. Bu amacı gerçekleştirmenin ikinci adımını da bağlayıcı nitelikte bir sözleşmenin hazırlanması oluşturmuştur.
Evrensel Bildirgenin imzalayan ülkeler açısından bağlayıcı niteliği olmadığı için hazırlanması ve onaylanması Sözleşmelere göre daha kolay olmuştur; ancak taraf devletlere hukukî bazı yükümlülükler getiren ve ilân edilen haklara saygı gösterilip gösterilmediğini denetleyecek bir mekanizmayı öngören bağlayıcı nitelikte bir sözleşmenin hazırlık çalışmaları Evrensel Bildirge 1948 yılında ilân edilmiş olmasına rağmen 18 yıl sürmüştür.
Birbirlerinden çok farklı sosyal yapılara, siyasal sistemlere, ideolojilere, kültürel değerlere ve gelişme düzeylerine sahip olan devletlerin uluslararası kontrol mekanizması üzerinde hatta korunması gereken ortak bir haklar listesi üzerinde anlaşmaları kolay olmamıştır. Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin pek çoğu, gerçekten etkili ve bağlayıcı bir denetim sistemini devletlerin egemenliklerini kısıtlayıcı nitelikte görmüşler ve bunun "ülkelerin içişlerine müdahale” sayılabileceği görüşünü ileri sürmüşlerdir. Büyük devletler arasında Sovyetler Birliği başlangıçtan beri bu görüşü savunmuştur. Amerika Birleşik Devletleri ise bağlayıcı bir karar mekanizması kurulması yolundaki önerilere ilke olarak karşı çıkmamakla beraber, bunların pratikte işlerliği konusunda şüpheci tavır takınmıştır. Avustralya ve Sovyetler Birliği temsilcileri sözleşmenin sosyal ve ekonomik hakları da kapsaması gerektiğini önermişler; diğer devletler ise buna karşı çıkmışlardır. Bu sorun 1950’deki Genel Kurul'da tartışılmış ve yapılan oylamada 38 olumlu, 7 olumsuz ve 12 çekimser oyla bütün hakları kapsayan bir tek sözleşme yapılmasına karar verilmiştir. Kısa bir süre sonra Hindistan, Fransa, İngiltere, ABD ve Uruguay Genel Kurulun bu kararının üzerinde tekrar düşünülmesini istemişlerdir. Genel Kurul 1952’de 27 olumlu, 20 olumsuz ve 3 çekimser oyla biri sivil ve siyasi haklara ilişkin, diğeri ise ekonomik, sosyal ve kültürel haklara ilişkin iki sözleşme hazırlanmasına ve her iki sözleşmenin de eş zamanlı olarak imzaya açılmasına karar vermiştir. Sözleşmelere ilişkin çalışmalar tamamlanmış ve BM Genel Kurulu 16 Aralık 1966 tarihinde her iki sözleşmeyi de kabul etmiştir.
İki ayrı sözleşme hazırlanmasında genellikle sivil ve siyasî hakların derhal sağlanabileceği, buna karşın ekonomik, sosyal ve türel hakların ise kademeli olarak gerçekleştirilebileceği düşüncesi ile ayrı sözleşme hazırlanmasının ekonomik, sosyal ve kültürel uluslararası kodifikasyonuna karşı olan bazı ülkelerin en azından sivil ve siyasi haklar sözleşmesini imzalamalarını sağlayacağı düşüncesinin etkili olduğu ileri sürülmektedir. [1]
Sözleşmenin İmza ve Yürürlüğe Giriş Tarihine İlişkin Bilgiler
Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, 16 Aralık 1966 tarihli, 2200A (XXI) sayılı kararıyla kabul edilmiş ve 19 Aralık 1966 tarihinde imzaya açılmıştır. Sözleşme, 41. madde dışında, 23 Mart 1976 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İnsan Hakları Komitesi’ne ilişkin 41. madde ise, 28 Mart 1979 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Sözleşmeye taraf olan ülke sayısı 173’tür.
Sözleşmede Yer Alan Haklar
- Bütün halklar kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahiptirler. (madde 1/1)
- Her insanın doğuştan gelen yaşama hakkı vardır. (madde 6/1)
- Hiç kimse işkence ya da zalimane, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya maruz bırakılamaz. (madde 7)
- Hiç kimse köle durumunda tutulamaz; kölelik ve köle ticaretinin her şekli yasaklanacaktır. (madde 8/1)
- Herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı vardır. (madde 9/1)
- Hiç kimse, sırf bir akitten doğan yükümlülüğü yerine getirmediği gerekçesiyle hapsedilemez. (madde 11)
- Yasal olarak bir Devletin ülkesinde bulunan herkes, o ülke içinde özgürce hareket etme hakkına ve ikametgâhını seçme özgürlüğüne sahiptir. (madde 12/1)
- Herkes mahkemeler ve yargı organları önünde eşittir. (madde 14/1)
- Hiç kimse, işlendiği zamanda ulusal ya da uluslararası hukuk bakımından suç sayılmayan bir fiil ya da ihmal yüzünden suçlu sayılamaz. (madde 15/1)
- Herkes, her yerde, kanun önünde kişi olarak tanınma hakkına sahip olacaktır. (madde 16)
- Hiç kimsenin özel hayatına, ailesine, evine ya da haberleşmesine keyfi ya da yasadışı olarak müdahale edilemez. (madde 17/1)
- Herkes, düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahip olacaktır. (madde 18/1)
- Herkes, kimsenin müdahalesi olmaksızın istediği düşünceye sahip olma hakkına sahiptir. (madde 19/1)
- Her türlü savaş propagandası yasalarla yasaklanır. (madde 20/1)
- Barışçı toplantı hakkı tanınacaktır. (madde 21)
- Herkesin, kendi çıkarlarını korumak için sendikalar kurmak ya da bunlara girmek hakkı da dahil olmak üzere, başkalarıyla bir araya gelip dernek kurma hakkı vardır. (madde 22/1)
- Aile, toplumun doğal ve temel birimidir ve toplum ve devlet tarafından korunma hakkına sahiptir. (madde 23)
- Her çocuk, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet ya da doğum bakımından hiçbir ayrım gözetilmeksizin, reşit olmayan kişi statüsünün gerektirdiği koruma tedbirlerinin ailesi, toplumu ya da devleti tarafından alınması hakkına sahiptir. (madde 24/1)
- Her yurttaş kamu yönetimlerine katılma, oy kullanma ve seçilme, kamu hizmetlerine girme hak ve fırsatlarına sahiptir. (madde 25)
- Herkes yasalar önünde eşittir ve hiçbir ayrım gözetilmeksizin yasalarca eşit derecede korunur. (madde 26)
- Etnik, dinsel ya da dil azınlıklarının bulunduğu devletlerde, bu azınlıklara mensup kişiler, kendi gruplarının diğer üyeleri ile birlikte, kendi kültürlerinden yararlanma, kendi dinlerine inanma ve bu dine göre ibadet etme ya da kendi dillerini kullanma hakkından yoksun bırakılamayacaktır. (madde 27)
Sözleşmeye Taraf Devletlerin Yükümlülükleri
- Halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkının gerçekleştirmesini kolaylaştırma ve bu hakka saygı gösterme yükümlülüğü (madde 1/3),
- Her devletin kendi ülkesinde yaşayan ve yetkisi altında bulunan bütün bireylere ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka fikir, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum ya da başka bir statü bakımından hiçbir ayrım gözetmeksizin Sözleşme’de tanınan hakları sağlama ve saygı gösterme yükümlülüğü (madde 2/1),
- Sözleşmede yer alan bütün medeni ve siyasi haklardan erkeklerle kadınların eşit yararlanmasını güvence altına alma yükümlülüğü (madde 3),
- Tutuklanan herkese, tutuklandığı anda, tutuklanma nedenleri ve hakkında ileri sürülen iddiaları derhal bildirme yükümlülüğü (madde 9/2),
- Herkesin itham edildiği suçla ilgili olarak, tam bir eşitlik içinde, asgari garantilere sahip olma yükümlülüğü (madde 14/3),
- Taraf Devletlerin ana-babaların ve uygulanabilir olan durumlarda, yasalarca saptanmış vasilerin, çocukların kendi inançlarına uygun bir dinsel ve ahlaki eğitim verme özgürlüklerine saygı gösterme yükümlülüğü (madde 18),
- Taraf Devletlerin eşlerin evlenirken, evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmalarını sağlamak için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü (madde 23/4).
Sözleşme’ye Çekince Konulup Konulamayacağı
Ulusun hayatını tehdit eden ve varlığı resmen ilan edilmiş olan olağanüstü bir durumun ortaya çıkması halinde, bu Sözleşmeye Taraf Devletler, uluslararası hukuktan kaynaklanan diğer yükümlülüklerine aykırı olmamak ve ırk, renk, cinsiyet, dil, din ya da toplumsal kökene dayalı bir ayrımcılık içermemesi kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde olmak üzere, bu Sözleşmeden doğan yükümlülüklerinden ayrılan tedbirler alabilirler. (madde 4/1)
Ancak bu hükme dayanılarak Sözleşme’nin 6, 7, 8 (1. ve 2 fıkralar), 11, 15, 16 ve 18nci maddelerine aykırılık getirilemez. (madde 4/2)
Aykırılık hakkından yararlanmak isteyen Taraf Devletler, hangi hükümleri uygulamaktan kaçındıklarını ve bu davranışta bulunmalarına yol açan nedenleri, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri aracılığıyla, bu Sözleşmeye Taraf diğer Devletlere derhal bildireceklerdir. Böyle bir aykırılığı sona erdirdikleri tarih konusunda da yine aynı kanal aracılığıyla bir bildirimde bulunacaklardır. (madde 4/3)
Sözleşmenin Denetim Organı
Sözleşme’nin denetim organı, İnsan Hakları Komitesi (Human Rights Committee-CCPR)’dir. Bu bağlamda Sözleşme’nin ‘’Bölüm IV’’ başlıklı 28-45. Madde aralığı, İnsan Hakları Komitesi’nin kuruluş, işleyiş ve görevlerini düzenlemektedir.
Komite, Sözleşmeye Taraf Devletlerin vatandaşlarından yüksek ahlaki karaktere sahip ve insan hakları alanında ehliyetleri ile tanınmış kişilerden oluşacak, hukuk deneyimi olan bazı kişilerin katılmasının yararı göz önünde bulundurulacaktır.
Komite 18 üyeden oluşmaktadır. Komite üyeleri, Taraf Devletler tarafından gizli oyla seçilmektedir. Taraf her Devlet iki kişiden fazla aday gösteremez ve bu kişiler aday gösteren Devletin vatandaşları olmalıdır. Komite’de aynı Devletten birden fazla üye bulunamaz.
Komite üyelerinin görev süresi 4 yıldır. Üyeler, aday gösterildikleri takdirde yeniden seçilebilirler.
Komite kararları mevcut üyelerin çoğunluk oyu ile alınmaktadır. Toplantı yeterlilik sayısı 12 üyeden oluşmaktadır.
Sözleşmeye Dayalı Denetim Usulleri
- Periyodik Raporlar
Sözleşme’nin 40. maddesine göre, Taraf Devletlerin, Sözleşme’de tanınan hakların gerçekleştirilmesini sağlamak üzere aldıkları tedbirler ve bu hakların kullanılmasında kaydedilen gelişmeler konusunda Komite’ye rapor sunması gerekmektedir. Sözleşme uyarınca ilk raporlar, yürürlüğe girişten bir yıl sonra sunulacakken, takip eden raporlar her beş yılda bir hazırlanacaktır. Komite, gerekli gördüğü takdirde ek rapor talep edebilmektedir.
Komite, taraf devlet raporunu değerlendirirken güvenilir diğer kaynaklardan, özellikle sivil toplum örgütlerinden ve ulusal insan hakları kurumlarından gelen bilgileri de değerlendirmektedir.
Türkiye Komite’ye başlangıç raporunu 13 Nisan 2011 Tarihinde sunmuş; Komite ise rapora ilişkin gözlemlerini 13 Kasım 2012 tarihinde yayımladığı rapor ile bildirmiştir.
- Taraf Devletlerin Başvuruları
Sözleşme’nin 41. maddesine göre, Taraf Devletlerden biri, bir diğerinin Sözleşme’nin hükümlerini yerine getirmediği görüşüne varırsa, sorunu yazılı bir başvuru yoluyla o Taraf Devlete sunabilir. Başvuruyu alan devletin, iç hukuk usullerine ve çözüm yollarına ilişkin sorunu açıklığa kavuşturan yazılı bir beyanı üç ay içinde başvuruyu gönderen devlete iletmesi gerekmektedir.
İki taraf arasında, meselenin altı ay içinde giderilememesi halinde, bu devletlerden biri, Komite’ye ve diğer devlete yapacağı bir bildiri ile sorunu Komite’ye intikal ettirebilir. Komite on iki ay içinde bir rapor hazırlar.
Söz konusu denetim usulünün Taraf Devletler bakımından işletilebilmesi için, ilgili taraf devletin bu hususta Komite’nin yetkisini tanıdığını beyan etmiş olması gerekmektedir.
Sözleşme’nin 42. Maddesine göre, Komite’ye iletilen bir sorunla ilgili Taraf Devletleri tatmin edecek çözüm bulunamamış ise ilgili Taraf devletlerin önceden rızasını almak koşuluyla ad hoc Uzlaştırma Komisyonu kurabilir. Sorunun dostane çözüme ulaştırılması amacıyla iyi niyet girişimlerinde bulunur.
Komisyon, ilgili Taraf Devletlerin kabul edeceği beş kişiden oluşur. Komisyon üyeleri kişisel sıfatlarıyla görev yaparlar. Komisyon üyeleri ilgili Taraf Devletlerin, Sözleşme’ye Taraf olmayan ya da bildirimde bulunmamış Taraf Devletin vatandaşı olamazlar. Başkanını ve çalışma usullerini kendisi belirler.
- Bireysel Başvuru
Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokol, 16 Aralık 1966 tarihli, 2200A (XXI) sayılı karar ile kabul edilmiş ve 19 Aralık 1966 tarihinde imzaya açılmıştır. 23 Mart 1976 tarihinde yürürlüğe giren Ek Protokol ile İnsan Hakları Komitesine bireysel başvuru yolu getirilmiştir.
Sözleşme’nin 2. maddesi uyarınca, Sözleşmede belirtilen haklarından birinin ihlal edildiği iddiasında bulunan ve bütün iç hukuk yollarını tüketen bireyler, inceleme yapması için Komiteye yazılı şikayette bulunabilmektedirler.
İnsan Hakları Komitesi, Atasoy and Sarkut v. Turkey (Başvuru no. 1853/2008 ve 1854/2008) [2] ve Seyma Türkan v. Turkey (Başvuru no. 2274/2013, 17 Temmuz 2018) [3] bireysel başvuruları aracılığıyla denetimini gerçekleştirmiştir.
Türkiye Açısından Sözleşmenin Durumu: Türkiye’nin Yaptığı Beyan ve Koyduğu Çekinceler
Türkiye Sözleşme'yi 15 Ağustos 2000 tarihinde imzalamıştır. Sözleşme'nin onaylanmasının uygun bulunduğuna dair 4 Haziran 2003 tarihli ve 4868 sayılı Kanun, 18 Haziran 2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Sözleşme'nin onayına ilişkin 7 Temmuz 2003 tarihli ve 2003/5851 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve resmi Türkçe çeviri, 21 Temmuz 2003 tarihli ve 25175 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Onay belgeleri 15 Eylül 2003 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne tevdi edilmiş ve Sözleşme, Türkiye bakımından 23 Aralık 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Türkiye, Sözleşme’ye ilişkin olarak üç beyanda bulunmuş ve bir çekince koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti bu Sözleşme’den doğan yükümlülüklerini, BM Yasası (Charter) (özellikle 1. ve 2. maddeler) çerçevesindeki yükümlülüklerine uygun olarak yerine getireceğini, Sözleşme’nin hükümlerinin yalnızca diplomatik ilişkisi bulunan Taraf Devletlere karşı uygulanacağını ve Sözleşme’nin ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası’nın ve yasal ve idari düzeninin yürürlükte olduğu ülkesel sınırlar itibarıyla onaylanmış bulunduğunu beyan etmiştir. Ayrıca, Türkiye, Sözleşme’nin ‘’Etnik, dinsel ya da dil azınlıklarının bulunduğu devletlerde, bu azınlıklara mensup olan kişiler, kendi gruplarının diğer üyeleri ile birlikte, kendi kültürlerinden yararlanma, kendi dinlerine inanma ve bu dine göre ibadet etme ya da kendi dillerini kullanma hakkından yoksun bırakılmayacaklardır.‘’ hükmünü içeren 27. maddeye çekince koymuştur. Buna göre bu maddenin uygulanmasında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Andlaşması ve Ek’lerinin ilgili hükümleri ve usullerine göre uygulama hakkı saklı tutulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeye ilişkin üç beyanının ve Sözleşmeye koyduğu çekincenin Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokol için de geçerli olduğunu ve Protokol’ün 1. maddesini Komite’ye, Sözleşme’de yer alan haklardan herhangi birinin Türkiye Cumhuriyeti tarafından ihlal edilmesinden dolayı mağdur olduğunu iddia eden, Türkiye Cumhuriyeti’nin yargı yetkisine bağlı bireylerin şikâyetlerini alma ve inceleme yetkisi verdiği şeklinde yorumladığını beyan etmiştir. Ayrıca, Türkiye, Ek İhtiyari Protokol’ün 26. maddesi kapsamında Sözleşme ile garanti altına alınmış haklar dışında kalan haklara ilişkin şikâyetlerde Komite’nin inceleme yetkisini tanımadığı bildirerek çekince koymuştur.
[1] Nermin Yavlal Gedik, Felsefe Açısından Temel İnsan Hakları Belgeleri, s. 42-43.
[2] İlgili karar için bkz. https://juris.ohchr.org/Search/Details/1627 E. T.:31.12.2020.
[3] İlgili karar için bkz. https://juris.ohchr.org/Search/Details/2549 E. T.:31.12.2020.