KURUMSAL
SON DUYURULAR

Merve SİSLİ Yazarın Tüm Yazıları

İnsan hakları felsefesinin temelinde bütün insanların, yalnızca insan olmalarından ötürü onur, vicdan ve hak sahibi olduğu düşüncesi yatar. Bu da insanların özellikleri, yani ırkları, dinleri, dilleri, sağlık durumları, cinsiyetleri vb. ne olursa olsun insan olarak değerli olduğunun kabul edilmesini ve eşit haklara sahip olmasını gerektirir. Bu anlayış İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.” şeklinde ifade edilmiştir. Dolayısıyla engelli kişiler de, insanlık ailesinin onurlu birer üyesi olarak temel hak ve özgürlüklere sahiptirler. Ne var ki engellilik, bir insan hakları sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Geçmişten günümüze, dünyanın her yerinde engelli kişilerin yaşam hakkı ihlalleri dâhil temel hak ve özgürlüklerinden faydalanmasını engelleyen, önyargı, damgalama ve ayrımcılıkla beslenen bariyerler var olmuştur ve bugün hala var olmaya devam etmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’ye göre Dünya nüfusunun yaklaşık %15’i, yani yaklaşık bir milyar insan, engelliliğin bir türünü deneyimlemektedir. Ancak, Dünyada çok sayıda insan bir engel türüne sahip olsa ve bu oran giderek artsa da engelli kişiler, çoğunlukla toplumlarında dezavantajlı bir konumda bulunmaktadır. Engelli kişilerin içinde bulundukları dezavantajlı konum istatistiklerle de açık bir biçimde ortaya konmaktadır:
- Dünya Bankası’nın verilerine göre, dünyanın en yoksul insanlarının %20’sinde bir engel türü bulunmaktadır ve bu kişiler kendi toplumlarında en dezavantajlı grup olma eğilimindedir.
- OECD verilerine göre; OECD ülkelerinde eğitim düzeyi düşük gruplar arasında engellilerin oranı önemli derecede yüksektir.
- 2004 yılında İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, engelli kişilerin şiddet veya tecavüz mağduru olma olasılıkları daha yüksekken; polis müdahalesi, yasal koruma veya önleyici bakım alma olasılıkları ise daha düşüktür.
- Araştırmalar, engelli çocuklara yönelik şiddetin, engelli olmayan yaşıtlarına göre yıllık oranlarda en az 1,7 kat daha fazla gerçekleştiğini göstermektedir.
- Engelli kadınlar ve kız çocukları istismara karşı özellikle savunmasızdır. Hindistan, Orissa'da 2004 yılında yapılan bir çalışma, neredeyse tüm engelli kadın ve kızların evde dövüldüğünü, zihinsel engelli kadınların yüzde 25'inin tecavüze uğradığını ve engelli kadınların yüzde 6'sının zorla kısırlaştırıldığını ortaya koymuştur.
- Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre bazı ülkelerde engelliler arasındaki işsizlik %80’lere varan oranlardadır. Çoğu zaman işverenler, engellilerin çalışamayacak durumda olduğunu varsaymaktadır.
- COVID-19 pandemisi sürecinden en çok etkilenen gruplar arasında engelliler yer almaktadır.
- Dünyada, ayrımcılıkla mücadele yasalarının ve engellilere özgü diğer kanunların kabul edildiği ülke sayısı ise yalnızca 45’tir.
Veriler, engelli kişilerin topluma eşit bir şekilde katılımlarının hala gerçekleştirilemediğini açıkça ortaya koymaktadır. Dünyanın her yerinde, engelli kişilerin istihdam edilmemesi, genel eğitim sisteminden dışlanması, oy hakkının, evlenme hakkının, tedaviyi reddetme ve/veya onay hakkının kısıtlanması, toplum içinde bağımsız yaşam hakkının gözetilmemesi ve adalete erişimin sınırlı kalması, yaşam hakkı ihlalleri, şiddet ve istismar gibi insan hakları ihlalleriyle karşı karşıya kaldıkları maalesef bilinen bir gerçektir. Engelli kişilerin temel hak ve özgürlüklerinden etkili bir şekilde faydalanmasını önleyen en önemli etken ise ayrımcılık olarak görülmektedir. Engelli kişilere yönelik ön yargılar, kalıp yargılar ile bunların bir sonucu olarak ayrımcılık ve erişilebilir olmayan şehirler, binalar, bilgiler ve teknolojiler, yani engeli olmayan kişilere yönelik tasarlanmış bir dünya, engelli bireylerin toplum hayatına eşit bir şekilde katılımının önündeki en önemli bariyerler olarak varlığını her yerde, az ya da çok, sürdürmektedir. Öte yandan, bugün gelinen noktada, engelliliğin insan hakları modeli çerçevesinde uluslararası insan hakları hukuku, engelli kişilerin, toplumun geri kalanıyla eşit haklara sahip olduğunu, bu hakların engellilik gerekçesiyle kısıtlanmasının kabul edilemeyeceğini ve bu tür kısıtlamaların engelliliğe dayalı ayrımcılık teşkil edeceğini, engelliliğe dayalı ayrımcılığın ise insan onuruna bir saldırı niteliği taşıdığını teyit etmektedir. Dahası, engelliliğin insan hakları modeli, engelli kişilerin başkalarıyla eşit haklara sahip olduğunu ve insan haklarının kullanımında engelliliğe dayalı ayrımcılık yapılamayacağını kabul etmekle kalmamakta, engelli bireylerin temel hak ve özgürlüklerini etkili bir biçimde kullanabilmesi için makul düzenlemeler yapılması, destekli karar verme mekanizmalarının geliştirilmesi gibi önlemlerle desteklenmesini gerektirmektedir. Bu bağlamda, 2006 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler (BM) Engelli Hakları Sözleşmesi (EHİS), engelli kişilerin temel hak ve özgürlüklerini etkin bir şekilde kullanabilmesi ve ayrımcılığa mahal vermeyen kapsayıcı toplumların inşa edilebilmesi için devletlere önemli bir yol haritası çizmekte ve sorumluluk yüklemektedir.
Engelliliğin BM sistemi içerisinde ele alınması uzun bir geçmişe sahiptir ve EHİS’e giden yolları ören taşlardır. Her ne kadar başlangıçta engellilik, BM kapsamında; tıbbi model ve sosyal refah çerçevesinde ele alınmışsa da, özellikle 1980’li yıllarda engelli hareketinin güçlenmesiyle beraber engellilik hak temelli bir bakış açısıyla ele alınmaya başlamıştır. Bu bağlamda BM Genel Kurulu, 1992 yılında 47/3 sayılı kararı ile engellilik sorunlarının anlaşılmasını teşvik etmek ve engelli kişilerin onuru, hakları ve esenliği için desteği harekete geçirmek; engellilerin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamın her alanına entegrasyonundan elde edilecek kazanımlar konusunda farkındalığı artırmak amacıyla 3 Aralık Gününü “Dünya Engelliler Günü” olarak ilan etmiştir. Dünya Engelliler Gününün 2021 teması ise “Kapsayıcı, Erişilebilir ve Sürdürülebilir bir Covid-19 Sonrası Dünyaya Doğru Engelli Kişilerin Liderliği ve Katılımı” olarak belirlenmiştir.
Dünya Engelliler Günü, her 3 Aralık’ta, engellilerin, bakıma muhtaç kişiler değil temel hakların öznesi eşit birer vatandaş olduğunu, engelli kişilerin topluma tam ve etkin katılımının önündeki çevresel ve toplumsal bariyerlerin kaldırılması gerektiğini ve kapsayıcı bir dünyanın inşasının ancak engelli kişilerle birlikte gerçekleştirilebileceğini hatırlatmaktadır.
KAYNAKÇA